GEZİ
3-5 Ağaç …
Sorunun kaynağının 3-5 ağaç olmadığı çevreci hassasiyetle başlayan eylemlerin sonradan evrildiği mecra, “iktidarın otoriter dayatmacı” tavrıyla “yaşam alanlarımıza müdahale” ediliyor nümayişi ile siyasi taleplere varan kalkışmadır.
Kalkışma diyorum çünkü gençlerin öne çıktığı ve akşam saatlerinde eylem bölgelerinde nöbet tutturulduğu dinamik kesim, klavyesinden kalkarak ülke geleceğinden ziyade kendi güncel bohem hayat tarzlarını muhafaza etmek isteyen, umursamazlık gemisine rüzgar oldukları “toplumsal tepki sütreli” proveke edilen kentleri yağmalayan halk otobüslerini ambulansları yakan, hükümet istifalı ama erken seçimi arzulamayan, sandıkta gözü olmayan bir kalkışma(!) …
Bu nedenle, Gezide başlayıp kentlerimize yayılan toplumsal tepkinin itici gücü yeni kuşak gençler olduğu şüphesizdir. Ancak geziden pompalananın sadece gençlerin değil her kesimden insanların bu tepkide var olduğu da görünen bir balondur.
Hepimiz biliyoruz usulü dairesine her türlü eylem demokratik hukuk devletini ve sosyal yaşamını savunan herkesin namusudur. Bu itibarla Taksim’de doğru mesaj verenlerin mesajı muhakkak alınmalı, kırıp döken, barikat kuran ve maksadı farklılaştırıp örten gruplar ayrılmalıdır. Bu ayırımı ise genç diye adlandırılanların ve “bu gençler çok farklı diye izah edilenlerin” yapamayacağı da aşikârdır.
İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisinde ittifaken kabul edilen Taksim Yayalaştırma Projesine karşı duran Taksim Dayanışma Platformunun ve diğer STK’ların toplumun tüm kesimini kucaklamadığı da ortadadır. Bu durumu Başbakan Vekili Sayın Bülent Arınç’a gönderilen/giden heyetten anlamak pekâlâ mümkün. Talep listesi dayatan o heyet; Gezinin tam kalbinden çıkmadığı, demokrasi ve özgürlük talebini dillendiren yoğunluklu olarak kadınlardan oluşan gençlere rağmen, içerisinde kadınların da yer almadığı toplumca bilindik aktörleri olan STK seçkinlerinden oluştuğu bir vakıadır.
Oluşan bu heyet bile taksim gezide başlayan toplumsal tepkinin konusunun yağmalandığını bize göstermektedir. Esasen (a)politik gençlerden oluşacak bir ekip toplumun tüm sempatisini ve ilgisini çekebileceği aşikârken bu durumun tercih edilmemesi de ayrıca dikkatle analiz edilmelidir.
Evet, gezide tüm sosyal katmanlar yoktur. Peki, kimler vardır sorusunu sorduğumuzda Kendini muhafazakâr sosyalist tanımlayan ve zemin bulmaya çalışan küçük bir azınlık, marjinal örgütler, kendi alanını kutsayan ve bir adım sonrasını düşünmeyen yeni nesil gençlik, kent soylular-kent elitistleri, devrimci sanatçılar, beyaz Türkler ve iktidara ulaşamayan ve tüm kalabalıkların yancısı olmaya çalışan ana muhalefet karşımıza çıkmaktadır.(Ha bir de unutmadan bir kenara not edelim, Fransız-Alman lisesi ile kent ormanını yağmalayan KOÇ-Sabancı… Üniversiteleridir.)
Ki bu kitle son on yılda iktidar kimi uygulamalarla “iktidarın otoriter dayatmacı” tavrıyla “yaşam alanlarımıza müdahale” ediyor şeklinde eleştirirken yakın tarihte 367 garabetine, 27 Nisan e-muhtırasına, sivil anayasa hazırlıklarına, parti kapatma davalarına gayet kayıtsız kalmaktaydı. Kentlilerin; “genç subaylar rahatsız” sözlerinden ilham aldıkları “kentliler rahatsız” şeklinde billurlaşan bir karşı duruşlarını da geçen yıllarda görmedik. Geçtiğimiz yıllarda bu kesimin çoğulcu ve katılımcı demokrasiye geçme iradelerini eylemlerini maalesef şahitliğimiz yok! Ancak, sosyal medyada ki dezenformasyonları ibretlik olarak kayıtlarda yer almaktadır.
Yine de tedhişe zemin hazırlamayan eylemlerde karşılıklı olarak “niyet okumacılığının yapılmadığı, karar süreçlerine katılımın bilindik demode demokrasi yazılımlarının bir adım ötesine geçildiği, Ülkeyi ve kenti yönetenlerce alabildiğince şeffaf olunduğu, her halükarda sivil itaatsizliğe de varsa ‘hayır’ deme hakkının hor görülmedeği” sağduyu iklimini savunanlar için beklenendir.
Bu itibarla, masum diye tanımlanan yeni nesil gençler bilmeli eylemlerinin konusu, marjinal provakatif guruplarca çalınmış; yağma, işgal ve barikatlarla da masumiyetini kaybetmiştir.
Kısaca masum olduğunu düşünen eylemciler aslında eylem liderliklerinin de bulunmadığı ve bu nedenle de provokasyonu engelleme kabiliyetlerinin olmadığı bu durumda, ona yaslanan “çapulcu güruhun” yaptığı tedhişten halen meydanlarda kalarak vicdan önünde de sorumludurlar.
Tedhişin kullandığı gezi, gezinin kullandığı tedhiş (!) okumasında görünenleri özgürlükçü, demokratik ve hukuk talebi şeklinde değerlendirmek hele hele demokrasilerde asla olmayacak bir geçmiş çağların askeri anlayışıyla “kelle isterüz” ve benzeri yaklaşımlar eylemlerin meşruiyetini yok etmektedir.
Gençlere her daim kalbinde yer açtığını düşündüğüm Sayın Başbakan provakasyona gelmemiş “genç talepleri” muhakkak dinlediğini göstermelidir. Buna imkân tanımak için masum eylemci gençler “hayır”ınızı yaparken şehrin ve ülkenin imajını bozmaktan da vicdan adına çekininiz.
Yorumlar
Yorum Gönder