YEŞİL TRABZON
Başta İstanbul olmak üzere Ülkemizin büyük kentlerinin betonla ilişkisinden irkildiğimiz bu günlerde "Yeşile Yanlı" duruşumuza,
Gezi Parkı'nda yeşil hassasiyeti ile patlak veren duruş belki de memleket sathında yeşil adına umut olabilecekti.
Ancak, Gezi'de yeşilli hareketin pek de yeşili içermediğini, başka maksatlara evrildiğini ve bu meyanda masum olmadığını Haziran ayı ve sonrasında gördük.
Maksadım tekrar gezi paradoksuna temas değil elbet.
Geziyi; sosyologlar, siyaset bilimcileri, siyasiler, araştırma şirketleri vesairesi yaygın ve görsel medyada tüm yönleriyle didik didik ettiler. Hatta ben merkezli sorumsuz "Y gençliği" de sosyal medyada alabildiğince doğru- yanlış, taraf - bitaraf apaçık bir şekilde kendilerini ve mefkürelerini (!) ortaya koydular.
Şimdilerde ise İnançer'in daha çok alıcısının Anadolu insanının olduğu "Hamile kadınlar sokakta estetik durmuyor" söyleminin ardından gezi artçılığı sömürü düzeyinde devam ettirilmek istenmektedir.
Varsın olsun yazımızın konusu da bu değil.
Benim yeşile öykünmem Doğu Karadeniz'e dairdir.
Yeşilin iç içe geçerek tüm tonlarının bir arada bulunmasıyla Zümrüt Karadeniz'i oluşturduğu bu coğrafya, üzüntü verecek bir şekilde kırmızıya teslim edilmektedir.
Gururla söylediğimiz "Bizim memlekette kahverengi sadece yollardır"sözü çok eskilerde kaldı.
Gurbete gidip para kazanan hemşerilerimiz memleketlerine dönünce yaptığı ilk iş köyüne beton karkas ve kırmızı tuğladan müteşekkil, demir filizleri son tablasından fışkırmış, çatısız apartman şeklinde ucubeler dikmesiydi. Üstelik bu ucubeleri yüzyıllardır doğaya uygun ve görsel zenginlik mücevherleri "karaev"leri yıkarak, yerlerine zevksiz bir görgüsüzlükte yapmışlardı.
Alışmıştık bu görgüsüz yapılaşmaya.
Derken sahil yolu, sahil kasabalarımızın defolarını alabildiğince gözümüze soktu. Kasabalarımızın yapı stokları maalesef İmar Kanunundan nasiplerini almamıştı.
Sahil yolu, işte bu çirkin kalitesiz binaları göz önüne sermişti.
Üstelik yerel yöneticilerin de bu durum pek umurlarında görünmüyordu.
Zümrüt yeşilinin içerisinde beş altı katlı, sıvasız - boyasız, kırmızı apartmanlar nasıl gözden kaçırıldıysa (!) ilçelerde süren kaçak yapılaşma da bir o şekilde gözden kaçırılmıştı.
TOKİ'nin dünün köylerinde yaptığı çok katlı sıradan kule apartmanlar her türlü eleştiriye açıktır. Kamu kurumu olan bu devasa Toplu Konut İdaresinin yöreye örnek, doğayla barışık projeler üretme yerine mevcut sıradanlığı artıran konut imalatıyla malesef sınıfta kalmıştır. Bu vizyon(suzluğ)un iş işten geçmeden mutlaka gözden geçirilmesi elzemdir.
Tüm bu kaçak ve estetikten yoksun yapılaşma STK'lar, Oda'lar, İmar Kanunu, Belediye Kanunu, Teknik Elemanlar, Denetim Elemanları, Kontrolörler ve Müfettişler varken olması da ayrı bir tartışma konusu edilmelidir.
Üstelik bazı sözde doğa aşıklarının HES'ler için gösterdikleri hassasiyeti, içinde yaşadıkları ucubeler için göstermemeleri de "Yarım Aydınlıklarına" tam çelişki halidir.
Keşke, gürültü patırtı tetikleyen Karadeniz'de ki bu ucube yapılaşmayı "estetik bulmuyorum" diyen bir çok "İnançerler" çıkabilseydi.
Doğu Karadenizlilerin, neyi - ne zaman - nerede yapacağı ortak akılla mutlaka planlanmalıdır. Yerel seçimlerden sonra Büyükşehir tüzel kişiliğine kavuşacak olan Trabzon Belediyemizin hazırlayacağı beşbinlik İmar Planları bu çarpık ve yeşili katleden mimari anlayışı red etmeli, Yeşil Trabzon'u korumalı ve mevcut çirkin hâlî islah ya da yıkımla düzeltme yoluna gitmelidir.
Aksi halde, Doğu Karadeniz yeşilini -görselini kaybetmekle yetinmeyecek,
kültürel dokusunu kimliğini de korkarım kaybedecektir.
Yorumlar
Yorum Gönder