"Selam Verdim ..."



Yolsuzluk hem ulusal hem de uluslararası arenada yaşanan temel bir problemdir ve politik, sosyal, ekonomik ve kültürel sebepleri olan karmaşık bir olgudur. Yazımın temel yaklaşımı; halkın yolsuzluk karşısında geleneksel yaklaşımındaki ikilem ve kamu otoritesinin iş ve işlemlerinde olası yolsuzluk iddialarında takındığı tavırdır.
 Kamu yönetiminin örgütlenme biçimi ve politik süreçler, yolsuzluğun seviyesinin belirlenmesinde en önemli faktörlerdir. Özellikle kamu kurum ve kuruluşlarını ve yönetim süreçlerini denetlemekte güçsüz kalan hükümetler, yolsuzluk seviyelerinin daha üst düzeye çıkmasına neden olabilirler.
Yolsuzluk ekonomik göstergelerin ve gelir dağılımının bozulmasına direk kaynaklık ederken kayıt dışı ekonominin artmasına ve derin ekonomik krizlere de neden olur. Hal böyle olunca yolsuzlukla mücadele nasıl olmalıdır ve kimler etkin olarak yolsuzlukla mücadele süreçlerine katılmalıdır sorusuna cevap aramamız gerekir diye düşünüyorum.
Bu itibarla yolsuzlukla mücadele; farklı görevlere, yetkilere, deneyime ve donanımlara sahip bulunan başta kamu kurum ve kuruluşu olmak üzere, özel sektör, sivil toplum kuruluşları, siyasi kurumlar, yazılı ve görsel medya kuruluşları, üniversitelerin yoğun işbirliği ve koordinasyonunu gerektiren topyekûn bir mücadele alanı olup aynı zamanda ülke genelinde her düzeyde konuya sahiplenmeyi gerektiren zaman alıcı ve zorlu bir süreçtir.
Rüşvet ve yolsuzluk, insanlığın her döneminde zaten var olan ama ziyadesiyle Doğu toplumlarında kültürel olarak daha yaygın bir şekilde varlığını devam ettiren bir olgudur.  Bu açıdan Yolsuzlukla Mücadeleye sadece denetim perspektifinden de bakmamak gerekir. Halkın rüşvet ve yolsuzluğa bakış açısının önemli olduğunu düşünüyorum. Unutmayalım ki yolsuzluk yapanı, rüşvet alan ve vereni de bu toplumun oluşturduğu gerçeğini ortadadır. "Devletin malı deniz, yemeyen domuz" , "Rüşvet verdim selam değildir deyu almadılar" , " Benim memurum işini bilir" , "Rüşvet veren rüşvet alan iyidir, iş yapar" , “Bal tutan, parmağını yalar” gibi atasözleri (!) milletimizin ağzında da pelesenktir.
Beri taraftan toplumu çürüten ve yukarıdaki atasözleri dağarcığımıza olumlu katkı veren (!) “Yapanın yanına kar kalıyor” şeklinde oluşan algıya da meydan verilmemelidir. Kaldı ki Kamuoyu kendince haksız ve eşitsiz olarak gördüğü her işlemi- eylemi genel olarak yolsuzluk şeklinde tanımlamaktadır. Yolsuzluk algılamasının ispat edilebilmesi, maddi-manevi unsurların ortaya konulabilmesi, illiyet bağının kurulabilmesi hemen hemen imkânsızdır.
Belediye seçimlerine sayılı günler kaldığı şu sıralarda, her seçim döneminde olduğu gibi belediyelerin yolsuzluk iddialarıyla gündeme gelmeleri neredeyse kaçınılmazdır. Şüphesiz bu iddialar İmar ve İhaleler şeklinde tebaruz eden iki önemli idari konulardır.
Ancak, sanmayın ki her derde deva belediyelerimiz “imar yolsuzluklarında” baş aktördür. Bu filmin başrolünü paylaşan halkı figüran mesafesine indirmemeliyiz.
Şehirlerimizin;  imar mevzuatına aykırı yapı stokuna bakıldığında şehirde yaşayan ama şehirleşme sürecini tamamlamamış şehir halkını, kaçak yapılaşma sorumluluğunda Belediyelerin hemen yanına yerleştirmeliyiz. Belki de asıl sorgulanması gereken toplumsal ahlak düzeyimizin geldiği noktadır.
Mevcut çarpık yapılaşmanın birçok sebebi olmasına rağmen onu haklı çıkaracak tek bir izah yoktur.
Ülke gündemimizi 17 Aralıktan günümüze meşgul eden ve yolsuzluk ekseninden başka mecralara evrilen soruşturmaların bir savrulma karakteri taşıdığını düşünmekteyim. Bir tarafta yerleştirilmeye çalışılan “yolsuzluk var ve üstü örtülüyor” algısı ile diğer taraftan “yolsuzluk iddiasında bulunularak sivil siyasete darbe yapılıyor” ikilemini hep birlikte yaşamaktayız. Unutmayalım ki Savcılık Makamlarınca “hazırlık soruşturmasına” konu edilen iddiaların, şüpheliye medya araçlarıyla soruşturmanın gizliliği ihlal edilerek “yapıştırılması” toplum önünde o şüphelinin ömrü boyunca asla kaldıramayacağı bir yüke sebep olmaktadır.  Gizli soruşturma yapmadan soruşturmanın gizliliği esasına riayet ederek,  usulüne uygun olarak iddiaların yer aldığı konu safahatının,  eldeki delillerle Mahkemeye intikal ettirilmesi, suçun maddi ve manevi unsurlarının şüpheye yer verilmeksizin ortaya konulması, faille fiil arasında illiyet bağının kurulması ve neticesinde iddiaların hukuk önünde sübut bulması ile faillerin fiillerinden dolayı tecziye edilmeleri hukuk devletinden beklenendir. Kamuoyunun beklediği herhangi bir algıya sebep verilmeden hukuki süreçlerin usulüne uygun olarak deruhte edilmesidir.
Yolsuzlukla mücadelede Kamu görevlileri açısından Şeffaflık, Hesap Verilebilirlik ve Denetim üçlü faktörü muhakkak geliştirilmelidir. Vatandaşın denetimine sadece seçim zamanı başvurulmamalı aynı zamanda karar süreçlerini yakından takip edebilecek ve o süreçlere etkin katılabilecek düzenlemeler mevzuatımızda geliştirilmelidir.
Dolayısıyla, Yolsuzluğun vatandaşın yapacağı denetimle engellenebileceği ancak bunun içinde vatandaşın kullanabileceği mekanizmaların geliştirilmesi ve açık tutulmasının sağlanılması gerekmektedir.
"Yolsuzluk", "Yolsuzluğun nedenleri", "Yolsuzlukta çözüm önerileri" vb yerine umarım “Yolsuzlukta Mücadelede Türkiye nasıl başarılı oldu” konulu makale yazmak da bize nasıp olur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

LÂMELİF

Yerelden Genele Selam Kazansın

Belediye Seçimi Gelecek Seçimi