İşte o an! Yutmuştu yutan !

Yorgundu ve üstelik bir önceki tavafında izdihamdan dolayı ayağını yan basmış ve burkmuştu bileğini.
Eşine "Hiç değilse kabe'yi izler dua ederim Tavaf edemezsem de" demişti.

Tamamlaşıp  metaf alanında ayrılmışlardı.

Eşi otelden bir arkadaşı ile tavafa duracaktı.
Kendisi de Fetih kapısı merdivenlerinde oturup Beytullah'a bakan kısmını, gözleriyle yudumlayıp, dilleriyle af dileyip, Yürekleriyle yanacaktı.

Dertlerin en büyüğü şüphesiz kendine tuttuğuydu.
Ancak, burada tam da kalplerin döndüğü ve Yaradan'ın "Evim" dediği tek mekanda, derdini sahipsizlerin sahibi ile en Büyük Dost'la paylaşabilirdi.
Kabe'de milyonlarca yüreğin derdini O'nunla paylaştığı gibi...

Bir müddet Fetih kapısının merdivenlerinde oturup Kâbe'yi izlemeye devam etti.
Önünde dönen Müslümanlar, içine girip kaybolacağı adeta büyük bir anafor oluşturuyordu.
İçine çekilmemek mümkün değildi.
Ve bu anaforun biran önce kendisini de yutmasını bekliyordu.

İşte o an!
Yutmuştu yutan !

Her şey Yaradan'ına ibadet etmekteydi madem, kendini bu ulvi akışa, anafora bırakmalıydı.

Şimdi o da dönüyor dönüyordu.
İçine doğru, derine doğru, en derine doğru yalnız, yapayalnız ..

Onlarcası gibi
Binlercesi gibi
Yüzbinlercesi gibi

Tavaf, dönmekti işte o da dönüyordu. 
Dönecekti!
Muminler Kâbe'yi sol yanlarına alarak tavaf etmekteydiler.
Kalpleriyle Kabe yanyana atıyordu.
O da yüreğini Beytullah’a vermişti. Kalbini Beytullah ile inşâ etmenin gayretiyle tavaf ediyordu.
Rabbinin evinde koşuşturuyor, heyecanla aksak aksak remel yapıyordu.
Evet evet omuzlarını dik tutmalıydı.
Efendimiz, ilk üç şavt'ta heybetli yürümelerini emretmişti mü'minlere .
O da ağrıyan ayağını unutmuş heybetine takınıp dönüyor, dönüyordu ..

İçine doğru, derine doğru, en derine doğru...

Metaf meydanında eller ve gönüller açık; dillerde ki Rabbena'lar, Hamd'lar, Estağfurullah'lar semâya yükseliyordu.
Omuz omuza kalp kalbe Kabe'nin etrafında Râb'lerine yönelen Müminler, İslam coğrafyasında akan gözyaşının dinmesi için göz pınarlarından süzülen dualarla set çekmeyi murad ediliyorlardı.
Kimi ağlaşarak Irak diyordu.
Kimi Suriye. 
Kimi Yemen, kimi Mısır ...
Semaya ulaşan Dil,
ne Arapça, 
ne Türkçe, 
ne Farsça, 
ne Kürtçe, 
ne İbranice ne de Frenkçe idi .

Dil, o dil, sadece 'gözyaşı' diliydi.

O da diline yapıştırdığı
Allah'ım afet,
Allah'ım ümmeti dirilt,
Allah'ım birlik ve beraberlik ver,
Allah'ım Teklik ver,
Allah'ım kalbimi Beytullah ile inşa et,
Allah'ım Yürek ver dualarıyla diğer Kardeşlerinin dualarına karılıyor, karışıyordu...




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

LÂMELİF

Belediye Seçimi Gelecek Seçimi

Yerelden Genele Selam Kazansın