Kudüs

İnci şehir.
“Nazlı şehir” de der şair.
Bir de “Ey Kudüs ey kentlerin acılısı” der ve devam eder şiir ince mercan gözyaşı timsali.
Durmaz sonra; 
“Ey Peygamberin geçtiği gölgeli ova
Hüzünlü gözlerinle ey kentlerin incisi
Acıdır cadde taşları, Acıdır müezzin sesleri” der kalbini esir alır cümleleri ile.


Şimdi:
Şu beş para etmeyen dünyada her şey tepetaklak!
Tarih; vicdan, hak ve adalet kalemi ile gözyaşı ve kanla yazılıyor.
Bir ulusun evlatları kendi topraklarında esaret yaşıyor.
Ölüyor, öldürülüyorlar.
Katliamı yapan siyon ise şımarıkça “tarihi gün”diyor.
Bu kadar alçak, bu kadar vahşi, bu kadar insanlıktan nasipsiz.
Azmettiren ise katışıksız ahmak.
Ne yaptığını, ne yapacağını, hangi deliliği zirve yaptıracağı bilinmez.
Damadına mahkum bir nobran.

Dünya mı?
Sessiz!
Siyonist zalimliğe hayır diyecek mecali yok.
“Dünya beşten büyüktür”e muhatap, işe yaramaz koca bir yığın.
Dünya barışı için bilinen üçüncü deneme.
Selefi Cemiyet-i Akvam ne idi ki 
Halefi Birleşmiş Milletler ne olsun.
Hegemon küreselcilerin dünyayı manipüle ettiği koca yığın.

Biz mi?
Biz olmayalı yüzyıl geçmiş.
Ayrılmışız ırk ırk.
Yüzyılın modası diye örgütlüğe sarılmışız.
Arap Birliğini kurmuşuz.
İslam İşbirliği Teşkilatı’nı kurmuşuz.
Daha doğrusu 1 Kasım 1922 de sırt döndüğümüz topluma, 1969 yılında misafir gözlemci olarak ilişmişiz.
Bağlantısız bağımsız durmuş, Cezayir’in bağımsızlığında bile çekimser, bir o kadar uzak ve bigane kalmışız.
Uzaklaşmışız birbirimizden.
Beri taraf laiklik üzerinden la dini görmüş, öteki taraf ise sırttan bıçaklayan arap!
Oysa ne beri taraf dinsiz,
ne öteki taraf toptan hain.
Bu konuda bir çok söz söyleyebilir ve söylediğimize bir çok emsal de getirebiliriz.
Ancak, bizi biz yapan harçtan uzak kaldığımız gerçeği karşısında tarihi şahsiyetleri sebeplere oturtmak anlamsız. 
İşi çözmüyor da ondan.
Hiçbir şeyi de halletmiyor.


Ayrıyız.
Deniz’in üzerindeki köpüklere benzeyen ahir zaman ümmetiyiz.
Savruk.
Dağınık.
Darmadağınık.
Ölüyoruz.


Selam dini en çok kucak açtığı insanlığa İslamofobik olarak itilmekte, aydınlık yüzüne karalık çarpılmaktadır.
Bunu, birbirimizle öldürerek, ayrıştırarak, parçalayarak yapıyorlar.


Kudüs, Şam, Bağdat!
Üç kadim şehir.
Üç inci göz bebeği.
Üç damla gözyaşı akıtmıyor müselman ise!
Sadece can ölmüyor, daha kötüsü ruh da ölüyor.

Umut, Uhud’da bir mağaraya kadar çekilen Efendimizin ümmetim ümmetim diyen çırpınışına cevap verebilmektir.
Umut, kardeşi için nefsini ona değişen varını yoğunu paylaşan Medineli Ensarın kardeşliğini hatırlamaktır.
Umut, Hz Ömer’in adaletini, Halit bin Velid’in, Selahaddin’in şeceatini hatırlamaktır.
Umut, Abdülhamid’in siyasetine ram olmak, izini devam ettirmektir.
Umut, son tahlilde Fatiha olmaktır.

Aşk ise;
İnsanı kim kurtarır
Ey Kudüs, ey şehrim
Ey Kudüs ey sevgilim
Yarın, yarın çiçek açacak limon ağaçları
Sevinecek yeşil sümbüller ve zeytinler
Gözler gülecek
Geri dönecek güvercinler
Tertemiz masmavi göklere
dizelerini bir şehrin kalbine intifada niyetine bırakabilmektir.

Nizar Kabbani

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

LÂMELİF

Belediye Seçimi Gelecek Seçimi

Yerelden Genele Selam Kazansın