Çete’ye Çetele’den Cevap!
31 Mart seçimi bir deprem gibi hergün artçı
sarsıntılarını artırarak devam ettiriyor.
23 Haziran’da biter mi bundan da pek emin değiliz.
23 Haziran’da biter mi bundan da pek emin değiliz.
Her yeni sallantı bir önceki sarsıntıyı ortadan
kaldırmasa bile derinden toplumu etkilediği -sarstığı- çok açık. Neticede artık
önümüzde yorumlayacağımız tek bir metin var. O da gerekçeli karardır. Önceki
saptamalar şimdilerde ‘ben demiştim’ sığlığını akıllara getirir ki bundan
beriyiz.
Metni okuyanların arzu ettiği tarafgir çıkarımlarda
bulunmaları hukukumuzu geliştiriyorsa faidelidir, yok mevzu yorumlamalar
toplumu yine derinden sarsmaya devam ettirmeye teşne olacaksa o bakımdan
elbette bu tarafgir çıkarımların zararlı olduğunu söyleyebiliriz.
Bir şeyi daha net söyleyebiliriz; YSK'nun Gerekçeli
Kararı siyasetin etkisi altında kaleme alınmamıştır. YSK ne Ak Partinin tüm
iddialarına birebir doğrulayıcı karşılık vermiş, ne de kendilerine
"ÇETE" ifadesi ile saldıran CHP liderinin siyasi baskısı altında
kalmıştır.
Hakimler, keşke milletin anlayacağı bir dil
kullansalar. Ancak bu açık dil, herdaim siyasetçilerin dilinden beklenilir.
Çünkü siyaset, dil ile yapılır. Söylemek istediğini ya da söylemek istemediğini
dil ile ortaya koyar. Siyaset ikliminde, halkın aşina olduğu kelimelerin
varlığı ile siyasetçinin başarısı ve başarısızlığı ölçülür.
Çoğu zaman siyasi meşhurlar gittikleri beldelerin
yerel dilini, özdeyişlerini, hatta şivelerini yaparak konuşurlar. Gayet tabidir
bu.
Siyasetçi mesajını net ve anlaşılır olarak verir.
Mesela siyasetçi “çalınmıştır” der, hukukçu(lar) ise “usulsüz işlemlere ve bir
takım yolsuzluklara karşılaşılmış ve tespit edilmiştir” der.
Kıymetli olan kelimelerinin fasih ifadelerinin
yanında yine onlarla beraber bu “usulsüz ve yolsuzlukların” görünür olmasıdır.
Fiilin net ortada olmasıdır.
Gerekçeli kararda peki bu var mıdır?
Evet var!
Nedir o “usulsüz
ve yolsuzluklar?”
Peşin söyleyelim: yedi sayın hakimin kararı
görüşleri de şerh düşen dört sayın hakimin görüşleri de hukuken önemlidir ve
saygındır. Katılmayabilir ve pek tabi de bu kararları eleştirebiliriz. Burada
dikkat çeken husus şerh yazan sayın hakimlerin olay karşısında kendi
görüşlerini belirtmek yerine, yedi sayın hakimin vermiş olduğu kararları
çürütme temelinde görüş arayışında olmalarıdır.
Bu hal gerekçeleri karar yazımında alışık olan bir
durum değildir. Olaya neden karşı olduğunuzu hukuki temellerle, teamül bulan
yargı kararlarıyla ve tabi mevzuata dayanarak belirtirsiniz. Oysa şerh düşen
sayın hakimler bu yolu izlememişlerdir. Zaten gerekçeli kararın yazım sürecinde
muhalif üyelerin zaman istemeleri de buradan kaynaklıdır.
Saklanılamayan ve kabul edilen gerekçenin öz cümlesi
şudur; 31 Mart seçimlerinde “Yapılan usulsüzlükler ve yolsuzluklar”; seçimin
güvenliğini ortadan kaldırmıştır. "Usulsüz ve yolsuzluk", “çalma”
fiilinin geniş ve hukuki adıdır. Ki Anayasamızda da aynı tanım yer almaktadır.
Peki vakada ne olmuş?
Gerekçelerde neler ifade edilmiş?
250 sayfalı gerekçeli kararın anlaşılır özeti
şudur.
Ak parti olağanüstü itiraz yoluna gitmiş.
İtirazında özetle “kamu görevlilerinin usulsüz atandıklarını ve sandıklarda
kullanılan oyun sonuca müessir olduğunu ifade etmişler.”
Gerçekten de 2018 yıkında çıkarılan değişiklik
yapan kanunda sandık kurullarının teşekkülünü düzenleyen hükümlere açık aykırı
hareket edilmiştir. 754 sandıkta sandık
kurulu başkanları usulsüz atanmıştır. Gerekçeli kararda da bu ayrıntılı olarak
ifade ediliyor (201. sayfa). Bu sandıklarda oy kullanan seçmen sayısı 212.276 olduğu için seçimin neticesine müessir görülmüştür. YSK gerekçeli kararında belirttiği tam 108 sandıkta ise sayım döküm cetvellerinin düzenlenmemiş tespiti şaibe iddialarını doğrulamaktadır. YSK Kanunsuzluktan dolayı seçimi iptal etmedi,
Ak Partinin olağanüstü itirazı ile önüne gelen talep üzerine iş seçimin
yenilenmesine kararı verdi. Ak Partinin sandık kurulları bağlamında yaptığı
güçlü itiraza yedi hakimin olumlu manada cevap verdiği ve hukuki bulduğu
görülmektedir.
“Sandık kurulu başkanlarının kanuna aykırı
belirlenmesine ilişkin itirazlar da ilk kez bu seçimde Kurulumuzun önüne
gelmiştir. Dolayısıyla Yüksek Seçim Kurulunun daha önceden bu konuda vermiş
olduğu emsal oluşturacak bir içtihadı bulunmamaktadır (204. sayfa).” Eski hal
muhaldir. Artık içtihat oluşacaksa 2018 Kanuni düzenlemeye göre oluşacaktır.
Bu itibarla; sandık kurulu başkan ve üyelerinin
belirlenmesini kurallara bağlayan 7102 sayılı Kanun değişikliğinin 13.03.2018
tarihinde yapıldığı dikkate alındığında, YSK’nun önceki kararlarına aykırı
karar verildiğinden söz edilmesine de hukuken imkan bulunmamaktadır. “Kanuna
aykırı şekilde oluşan sandık kurullarının yaptığı seçim iş ve işlemlerine
itibar edilmesinin mümkün bulunmaması hususu ile bir bütün olarak
değerlendirilen yukarıda izah edilen diğer kanına aykırılık ve usulsüzlükler
seçimin güvenilirliğini ortadan kaldıran ve seçimin sonucuna müessir olay ve
haller kapsamında görülmüş bu nedenle seçimin iptali ve yenilenmesine karar
verilmesi gerekmiştir (203-210-211. sayfalar).”
Gerekçeli kararda yine, İstanbul genelinde, sayım
döküm cetveli olmayan ve normal şartlarda yok sayılması gereken 108 sandık olduğunu
tespit etmiş. 108 sandıkta (30.281 seçmen kayıtlı) sayım döküm cetvellerinin
hiç düzenlenmemiş olması, seçim sonucunun güvenilirliğini ciddi bir biçimde
zedelemiştir.
Bu durum, 108 sandıkta oy kullanan 30 bin 281
kişinin oylarının "iç edildiğini" bize söyler.
Kendiliğinden bir iç edilme mümkün olamayacağına
göre kanuna aykırı atamaları yapılan sandık başkanları marifetiyle bu iç etme
fiiline katkı verildiği su katılmaz bir gerçeklik.
Kendiliğinden onca oy buhar olması mümkün değil.
Bu kanunsuzluğa yasaya aykırı atanan sandık kurulu
başkanlarının neden olduğu YSK tarafından tescil edildi. İptal sadece yasaya
aykırı atama nedenine değil bunların kanunsuz işlemlerine dayandırılmıştır.
Kanunsuz atanan başkanlar gerekçeli kararda belirtilen fiilleri iki grupta
toplayabiliriz:
377 kısıtlıya, 6 ölüye, 99 tutuklu ve hükümlünün
yerine, 224 zihinsel engelliye, toplamda Oy kullanma hakkı olmamasına rağmen
706 kişiye oy kullandırdı.
30.281 seçmenin kayıtlı olduğu Toplam 108 sandıkta
sayım döküm cetvelini düzenlemedi.
Sandık kurulu başkanını usulsüz oy kullanımında
illiyetini bu tablo açıkça göstermektedir. Başkan, seçimin sıhhatini kurul
üyeleri ile birlikte sağlamak zorundadır. Bunu yapmayarak kanunsuz işlemlerin
oluşmasına sebep olmuşlardır (ki bu durum kasti durum arz ettiğinin ispatı adli
yargının konusudur.)
Gerekçeli karar “çalındı” yerine, “usülsüz ve
yolsuzluk” ile çoğu yerde “seçimin zedelendiğini” ifade ediyor. Zedelenmesi ne demektir? Seçmenin oyunun buhar
olmasıdır. İç edilmesidir. Yok sayılmasıdır. Bu durumda siyasi hayatın ve
demokrasinin devamlılığından bahsedemeyiz.
Oy sayılarının dağıtımını kafamıza göre (a) adayına
şu kadar (b) adayına bu kadar şeklinde yapamayız. Çünkü hepsi ya da ağırlıklı
olarak (a) adayına ya da (b) adayına oy verilmiş olabilir. Bunu bilemiyoruz.
Neden? Zira sandık sayım döküm cetvelleri yok.
Sayım döküm cetvelinin olmaması ve kanuna aykırılık
taşıması nedeniyle, ona dayalı tüm işlemler de haliyle geçersiz olduğunu
söylememek mümkün değildir. Buna kim müessir olmuştur?
Seçimin sıhhatinden birinci derece sorumlu olan
sandık başkanları!
E artık söylenecek başka ne var?
YSK 31 Mart seçimlerini yeniden sayılmamasına dair
verdiği yanlış karardan iptal ve yenileme kararı vermek suretiyle geri dönmüştür.
Demokrasi kazanmıştır.
Gerekçeli Kararın 210.sayfasından anlaşıldığı üzere
bir seçimin sonucunun sağlıklı bir biçimde alınması sayım dökümünün sağlıklı
yapılması ile mümkündür.
Bu da ancak sayım döküm cetveli ile tespit
edilebilir.
Sandık Kurulu Başkanları yaptıkları eylemlerle
seçimin sıhhatini bozmuşlardır. Gerekçeli karar sadece "Seçim sonucuna
müessir" fiilleri tespit etmiyor usulsüz ve yolsuzlukların "kasıtlı
ve organize" olduğunu da karara bağlıyor. Bir şey daha karara bağlıyor;
sandık çetelelerinin tutulmamasının gerçek çete olduğunu.
Adli yargıda bu durumu izleyeceğiz vesselam.
Yorumlar
Yorum Gönder