Kaçak Cami Yaptırdım

Son günlerde İstanbul özelinde ama ziyadesiyle turizm alanları, sit-yaylak ve ören yerlerinde kaçak yapı yıkımları gündeme gelmektedir. Toplumun dikkatini çeken bu yıkımların İmar Barışı düzenlemesinden sonra geldiğinden olsa gerek büyük bir ilgiyle ve tepkiyle karşılanmaktadır. Bu nedenle yasal düzenlemelerimize göre kaçak yapıların hukuki statüsüne bakmakta fayda mülahaza ediyorum.

En son söyleyeceğimi en başta söyleyeyim de sıkıcı yazımın arasında kaybolup gitmesin. Kamu yöneticilerinden beklenen asgari tutum; demokratik toplumları bir arada tutan ve bizim ona kısaca metinler dediğimiz mevzuat manzumesini görevinde tam ve eksiksiz uygulamasıdır. Bir belediye başkanı “ben kaçak olarak belediye sarayı, cami, cem evi, kilise, havra, talebe yurdu vs yaptırdım” diyemez. Dememelidir. Ve bu kaçak halden takdirde beklememelidir. Zira aşağıda belirtileceği üzere Kaçak Yapı/Gecekondu yaptırılmasına göz yummak sıralı amirler açısından görevini kötüye kullanma suçunu oluşturur.

Üsküdar’da kaçak çatı katı olarak yapılan Unakıtan villasının kaçak kısımlarının belediyesince yıkımı ve Kâğıthane’de bir cemaatin işletiminde olan ama kaçak yapı hüviyetinde olup "riskli yapı" şeklinde raporlanan talebe yurdunun yine ilgili belediyesince yıkımı mevzuata uyarlı olduğu değerlendirilmektedir. Şayet bunun dışında belediyenin eylemsizliği, imar hukuku açısında problem teşkil edip sıralı amirler açısından soruşturulması ve adli açıdan takibata uğraması gereken bir sonuç doğurması mümkün olacaktır.

Gündemi işgal eden diğer bir husus “Dönemimde Kaçak Cami yaptırdım” sözüdür. Bu sözün doğruluğuna inanmamak istesek de çeşitli sebeplerin mazeret olarak ortaya sürüldüğü görülmektedir. Şüphesiz mevzuata aykırı tutum övülecek bir idari haslet olmamakla birlikte bu tutumun vatandaşlar açısından kaçak yapı özendirilmesi şeklinde de algılanabilir. Gündeme gelen bu üç tutumun siyasi bağlamdan kopuk olarak “kaçak yapı nedir?” sorusuna cevap olması ve aşağıdaki mevzuatın bilinmesi açısından derç etme zorunluluğu doğmuştur.

Türkiye’de 1950 yılından sonra başlayan sanayileşme süreci, iç göç hareketlerinin yaşanmasında çok önemli katkı sunmuştur. Özellikle iç göç, büyük kentlerimizde bulunan yapıların mevzuat dışında kaçak olarak ortaya çıkmasına neden olmuştur. Sürekli olarak gündeme getirilen ve zaman zaman uygulamaya konulan imar afları da kaçak yapıların artışını tetiklemiştir.

Kaçak yapıları, “gecekondu” ve “imar mevzuatına aykırı yapı” olmak üzere iki gruba ayırmak gerekir. 775 sayılı Gecekondu Kanununun 2. maddesinde: “Bu kanunda sözü geçen Gecekondu deyimi ile, imar ve yapı işlerini düzenleyen mevzuata ve genel hükümlere bağlı kalınmaksızın, kendisine ait olmayan arazi veya arsalar üzerinde, sahibinin rızası alınmadan yapılan izinsiz yapılar kastedilmektedir.” denilmektedir. Kanunda belirtilen “kendisine ait olmayan arazi veya arsalar” ifadesi ile belediye, hazine, vakıflar vb. kamu arazileri ile şahıs arazileri kastedilmekte; bu arazileri işgal ederek yapılan izinsiz yapıları “gecekondu” olarak tanımlanmaktadır. Kaçak yapı ise; “kendi mülkiyeti ya da hissesi üzerine imar mevzuatına aykırı olarak yapılan yapılar”dır.

Yıkımları hususunda ise 775 sayılı yasa kapsamında olan imalatlar için “gecikmeksizin, hiçbir karar alınmaksızın, behemehâl yıkılması” 18.madde hükümlerine göre esas olurken, 3194 sayılı yasa kapsamında olan yapılar için esasa dair olan amir hükümlerin uygulanması ile “32 ve 42. maddelerine göre karar alınması ve yıkım sürecinin böylelikle başlatılması” olmaktadır.

İmar ve yapılaşmaya ilişkin ilke ve standartları tanımlayan ana mevzuat 3194 sayılı İmar Kanununun 1985 yılında yürürlüğe girmesi ile düzenlenmiştir. 3194 sayılı İmar Kanununun 1. maddesine göre; “Bu kanun yerleşme yerleri ile bu yerlerdeki yapılaşmaların plan, fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun teşekkülünü sağlamak” amacıyla düzenlenmiştir. Kanunun ikinci maddesine göre: “Belediye ve mücavir alan sınırları içinde ve dışında kalan yerlerde yapılacak planlar ile inşa edilecek resmi ve özel bütün yapılar bu Kanun hükümlerine tabidir”.  Kanunun 3. maddesinde: “Bir saha, her ölçekteki plan esaslarına, bulunduğu bölgenin şartlarına ve yönetmelik hükümlerine aykırı maksatlar için kullanılmaz”  şeklindeki hükümle bir alanın ancak imar mevzuatının vaz ettiği esaslar doğrultusunda kullanılabileceği, bu itibarla imar mevzuatının ve imar planının getirdiği esaslara uyulmasının zorunlu olduğu düzenlenmiştir. Yukarıda da belirttiğimizi gibi kaçak yapı, kendi mülkiyeti ya da hissesi üzerine imar mevzuatına aykırı olarak yapılan yapılardır.

Görüleceği üzere mevzuat sarih. Belediyelerimiz de mevcut. Teknik fenni elemanları da mevcut. O vakit bu kaçak göçek yapı yapma iştahı nereden geliyor?  Sadece halkı suçlamak yeterli olur mu? Sorumluluk Kamu Yöneticilerine aittir. Yasa koyucunun müzakere edip uygulamaya koyduğu metni tatbik etmeliler, tatbik edildiğini de denetlemeliler. Yoksa deprem baskısı altında olan kadım şehirlerimizi deprem vurmadan kaçak gayrisıhhi yapılar vuracak. Bunun cami ya da kilise olması hiçbir şeyi değiştirmez.

Sokaklarında güneşi görmeyen, rüzgârı dolaşmayan şehire, ibadet edilsin diye kaçak cami yapmak abesle iştigal bir durumdur. Velev ki, adı Kuvva-i Milliye Cami olsun. Kimse sizlerden İmamlık beklemiyor. Sizlerden beklenen becerikliliğinizle mevzuata uyarlı işler yapmanızdır. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

LÂMELİF

Belediye Seçimi Gelecek Seçimi

Yerelden Genele Selam Kazansın