Kayıtlar

Aralık, 2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kardır Yağan Üstümüze Geceden

"Kar yağışı sabahın eken saatinde Riva ve Kilyos’ta başladı. Karadeniz üzerinden inen kütle ilerleyen saatlerde Şehrin diğer kesimlerinde de karla karışık yağmur ve kar şeklinde devam edecek..." Böyle diyordu sabah haberleri. İçi ısındı. Nedense ta çocukluğundan beri kar yağışı onu heyecanlandırırdı. İçini tarifsiz sevinç kaplardı. Belki karın soğuk ama sessiz beyazlığı ve belki de kar tanelerinin herbirinin gökte kelebekler gibi uçuşuydu onu heyecanlandıran. Çocuk kalbi her kar yağdığında yerinde duramaz kıpır kıpır ederdi. Kafasını uzun zamandır meşgul eden dosyasından kaldırdı ve pencereden dışarıya baktı. Odasından İstanbul Boğaz'ının girişi, muhteşem Ayasofya ve Sultan Ahmet Camileri, Elif zarafetinde göğe doğru uzanan minareleri, heybetiyle denize doğru uzanan altı yüzyıl adaletle hükmeden mağrur Topkapı Sarayı görünüyordu. Hava açık olduğu zaman, Adalar ve Marmara Denizi Yalova'ya kadar bir ufuk bakışı önündeydi. Üsküdar'ın Kızkulesi Bo...

Ebru'yuz Selahattin Bey, Ebru!

Ebru'yuz Selahattin Bey, Ebru! Türkiye'ye dair katalog bir cümle var bilirsiniz, "Türkiye ayrılamaz, bölünemez. Neden, mozaik gibiyizdir de ondan." Oysa, bunun bir adım ötesi daha var, "Türkiye ayrılamaz ve bölünemez. Neden, ebru olmuşuz da ondan." Mozaik, malum aralarında ince de olsa çimento grisinden soğuk bir ayrılığı barındırır. Ebru ise birbirine geçmişliği, karışmayı, tek ve özgün olmayı, asla kendini oluşturan harmonik yapıya geri dönülemez bir şekilde birlikteliği, önceki halin muhal oluşunu anlatır. Mübarek topraklarda karılalı bin yıl olmuş. Evet, bu mübarek topraklar tarih boyunca üzerinde yapılan hiçbir hesabı kabul etmemiştir. Evet, hâlâ hesapların yapılmakta olduğu da bir gerçektir. Ancak, bir kere ayrılmamak üzere karışmışız. Birlikteliğimizin harcını karan da inancımız olmuş. Hal böyleyken sen neyini ayıracaksın, nasıl ayrılacaksın Selahattin Bey? Ne buyurmuşlar; "özerklik"! Selahattin Efendi biliyorsun bu...

Sadece insanlar ve sadece vahşiler.

Sadece insanlar ve sadece vahşiler. Alevi, Sünni, Kürt, Laz, Pomak, Zaza, Kıpçak, Kuman el cümle herkes işinde gücünde, günlük koşuşturmalarında. Kimi, pak ekmeğinin peşinde fabrikaya mesaisine yetişmek için ilk metrobüste yolcu. Kimi, "Namaz uykudan hayırlıdır" nidasına uyanmış, evinden mahallesindeki camiye koşuşturmakta. Kimi, okula gidecek çocuklarına kahvaltı hazırlamakta. Kimi, yurtdışı  seyahatıne  gitmek için sokaktan gelecek taksiyi eli cebinde sabah serinliğinde titrek titrek gözetlemede. Kimi, elinde süpürgesi alın terini sokaklara dökerek temizlemede. Kimi, fırınında sıcacık dumanı üstünde tüten ekmek üretmekte. Kimi, Bismillah diyerek kepenk açma derdinde. Kimi, martıların refiki vapura yetişme derdinde. Kimi, tarlasını çapa için komşularıyla imecesinde. Kimi, "vira bismillah' çekmiş ummanda derya kuzusu avlamakta. Kimi aç. Kimi tok. Kimi, çay içiyor. Kimi erkenci dedelerin, elinde gazetesi gözünde gözlüğü hayat yoldaşının ...

Kendin

Resim
Uzaklarda bir yer... Ama kendine uzak değilsin.  Ya da kendin kadar uzak değil. Olağanüstüsü görkemi güzelliği, albenisi kulağına yaslanan canlı Blues de olsa seni çekip çıkaramaz kendinden. Nakiseliğin bir yana, ayna tuttuğuna ettiğin kocaman lafların altında ezilir için burkulur yanarsın .  Yanarsın ve kendine öfkelenirsin. Haksızsın... Kuru bir özür de seni kendinden çekip çıkarmaz. Yaslanmak istersin kahverengi bal gözlerine. Bilirsin ki orada hala bir gönül gözün, bir gönül penceren var... İnci mercan o gözlere sığınmaktan gayri yapacağın bir şey de yok.. Sığın. Merhametine yakar. Gelirse ne âlâ;kendine koş. Ya gelmezse mi? O zaman  Bırak orada yan! Yan ve kendini bul yeniden... (Mauritius Aralık 2015)