Kayıtlar

Ekim, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kazma, kürek ve kandil

Ben olsam meselâ, bu Arnavut(!)  inadının karşısında yeni yeni tedbirler al(dırt)ırdım. Öyle ya! Delirmiş olmalı. Ne yapsalar ne etseler, hiç bir şey onu inadından geri dönmesini sağlayamıyordu. O zaman Akyazı'yı değil, Hüseyin Avni Aker Stadyumu'nun  intifa hakkını alırdım ellerinden ... * * * Ne ayıp ama! Göremiyor mu ? Asla, ona çalınan kupasının iade edil(e)meyecegini. Ve asla, ülke futbolunda temizliğin ol(a)mayacağını. Velev ki uluslararası olsun, istediği mahkemenin  kapısını çalsın ! O tren kaçmıştı bir kere.. * * * Geçmişi Arnavut inadına dayanan şu Karadenizli inadı yok mu? Hiçte sempatik olmuyordu artık. O ne özgüven öyle? O ne inat öyle? Üstelik nasıl olur, şehir de onu yapayalnız bırakmışken inadını devam ettirebiliyordu. Ciddiye bir tek kendi alınıyordu. Bu nedenle kaç kez "direk endirek" ikaz edilmişti . * * * Ama yineliyorum; Trabzonspor ve Trabzon camiası bu süreçte güçlerini farklı saiklerle kullanmadılar. Bundan gayrı da ciddiye alınmazlar. ...

Göl ve Şike

Bir dostum; “Aylardır takipteyim sizi. Üzülerek şunu anladım. Trabzonspor’un da,  bildiğim sağlam Trabzon’luların da kamuoyu oluşturma gücü yok” demişti. Arkadaşıma da herkese de ilan etmiştik oysa: “Bu mesele adalet meselesidir belli bir grubun mücadelesi değildir. Senin, benim, onun. Kopmradorların saikleri batsın,varsın Trabzon’un camiasından bahsedilmesin,” diye! Ama haklıydı belki. Hesap etmediği ya da gözardı ettiği  karşı tarafın buldozer etkisinde olduğuydu. İşte bu da onun küçük bir hesap hatasıydı. Gücümüz yoktu. Hırsızın etrafında herkes saf tutarken camia dediklerimiz bölük pörçüktü. “Hele şikeye bulaştıkları ortaya çıksın onu şehre sokmayız” sözü tehdit gibi ortadaydı işte. Başkan ve yönetimin temizliği karşısında ise havaalanına lütfedip gitmemezlikleri de güçsüzlüğümüzün tescili ve bir başka hesapların işaret fişeğiydi. Dava sürecinde ki yalnız bırakmışlıkları da cabası. * * * Futbol Ailesi düzenden yana saf tutmuştu. Yapayalnızdık. Tra...

Büyükşehirler ve Yasa Tasarısı

Girizgâh, Getirdiğinin ne olduğu tam anlaşılmayan, kafa karışıklığı oluşturulan "Büyükşehir belediyelerinin kurulması" şeklinde de pek de teknik olmayan bir adlandırmayla bu çalışmayı ele almaya düşündüm. Öyle ya serde belediyecilik var. Üstelik metnin getirdiklerini denetleyen bir belediyeci. Ancak, kanun tasarısının gerek TBMM İçişleri Komisyonu’nda görüşüldüğü bu günlerde ve gerekse TBMM Gündeminde görüşülürken önerge vermek suretiyle bir takım değişikliklerin olacağı karşısında buradaki değerlendirmelerin kimisinin boşa çıkacağı açıktır. Yine de sosyal medyada yoğun olarak tartışılması ve tarafıma soru tevziinden hareketle tasarının bütünü üzerinden fazla ayrıntıya girmeden bir çalışma yapma ve bilgilendirme zaruretiyle bu çalışma naçizane kaleme alınmıştır. Kısaca olayın bütününe bakıp özet verip anlaşılır olmasına da dikkat ederek çok önem arz eden hususlara değinmeye çalışacağım.  Esasen bu çalışma; tartışmaya veya istifhamlara yol açabilir ya da izah etmed...

Eskidendi!

Ah ah, Ne de çok derdik! "Eski camlar bardak oldu" diye. Şimdi ise eski "can'lar" toprak oldu diyoruz. ... Artık eski "can'lar", "neşet" etmez olmuştu. * * * Eskiden çamurdan oyuncak araba, tahtadan araba yapardık koca tekerlekli. Ninemizin, tereyağı kavranından da tekerlek mazılarına sürmek için tereyağı aparırdık. Eskiden, yaylaya kasayla meyve gelir o meyvelerin cubuşu kalmayana kadar iştahla yerdik. Eskiden, karpuzu soğutmak için dereye ya da kaynak suyun içine atardık. Eskiden işte böyle, yaylalarda "denize özlem" yaz geçirir, yaylalanırdık. * * * Eskiden annelerimiz  turşu, salça,  yufka evde yapardı. Komşuda pişen bize, bizde pişen komşuya düşerdi. Ayrıca temizlik külle yapılır ve komşu komşunun külüne muhtaçtı. Evde olmayanın, bir fincan tamlayanıydı komşu. Eskiden, lüküslerle komşuya oturmalara gidilirdi. Eskiden, sofra kurulur, tek bir sahanda yemek yer, sonrasında da şükrederdik. Kuymağın dibinde ise muhakkak kavgay...