Kayıtlar

Mart, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yerelden Genele Selam Kazansın

Yarın  yerel seçimlerde yerel yöneticilerimizi seçeceğiz.  Elbette en kaliteli, en hızlı ve en adil hizmet beklentisi tercihlerimizi belirleyecek.  Belirlemeli de. Ancak, pazar günü yapılacak bu seçim, yerel hizmet almaktan çok ötede bir anlam taşımaktadır. Bu seçim bir kentin değil, o kenti kendine payitaht yapmış, başkent yapmış bir milletin, büyük bir ümmetin kaderini belirleyecek. İstanbul, İstanbuldan çok ileri mana taşımaktadır. Bu manayı gönüllerinize hitaben hatırlatmak isterim.  Ümmet dediğimde kimilerinin ‘amma abarttı’ dediğine eminim. Ama benim zaviyemden tartışmasız durum budur.  Çünkü bütün bu coğrafya bizim millet varlığımızdır. Ümmet varlığımızdır. Arakan’dan, Yemen’e. Sudan’dan, Azerbaycan’a. Somali’den, Filistin’e. Bosna’dan, Ace’ye. Peki bu coğrafyaya kim sahip çıkacak?  Kalkandelendeki Alaca Camiinde Arnavut amcanın ziyaretçilere tembihlediği “O’na sahip çıkın” dileği ve duasına, Üsküp Gosdivar’daki Osmanlı ...

Nereye kadar?

Başbakan, “Azez'e yaklaş(a)mayacaklar.  Azez'in düşmesine izin vermeyeceğiz.” Peki, nereye yaklaşacaklar? Tel Rıfat'a, Kafr Naya'ya, Şeyh Hilal'e, Ard AlBasha'ya, Hadret'e, Ayn Dagnah'a yaklaşabilirler mi? Olmadı, hızını alamazsa PYD, Mare'ye, Celabrus'a yaklaşırsa olur mu? Birkez daha düşünün. Mare'ye yaklaşabilirler mi? Celabrus'a yaklaşabilirler mi? Nerelerin düşmesine izin verebilirsiniz? Halep koridoru nedir, neyi anlatır? Haritalarda görünen o yeşil bant, sizin için sadece bir renk midir? Altı yüz bin insanın cansuyu mudur? Yoksa Halep'in, Haleplinin nefes borusu mudur? Azez bu nefes borusunun en tepesi midir? Nedir önceliğiniz? Nedir önceliğimiz? Halep'in haritada sarıya boyanmasına razı mısınız? Azez'e yaklaş(a)mayacaklar! Peki, Halep'e yaklaşabilirler mi? Halep'in tüm kuzeyinde irili ufaklı tüm yerleşimler, “Azez hariç!” haritada sarıya boyansa buna razı mısı...

Senin acını hissetmeyeli asır olmuş…

Üzerindeki beyaz örtü, masumluğunu ve içindeki koca ateşi haykırıyordu. Hemen yanı başında enkaza dönmüş evlerine doğru eğilip kalkıp, elleriyle dizlerini döve döve “anne, anneciğim” diye çığlık çığlığaydı. Oysa, daha dün gece annesi, saçını örmüş, öpüp koklamış onu Allah’a emanet etmişti. Şimdi annesi, anneciği Rus savaş uçaklarının bombaladığı evlerinin enkazının altında kalmıştı. Ruslar;   Meskûn mahal, askeri mahal ayırt etmeksizin yaptığı vahşi bombalamada hayallerini büyüttüğü evleri isabet almış, dışarıya zor atmıştı kendini. Annesi ve küçük kardeşi çıkamamışlardı evlerinden. Üzerindeki Beyaz örtüsü, tüm masumluğu idi çocuk bedeninin. Yanmıştı küçücük yüreği..                            Üzülememişti bile! Anlayamamıştı ölümü, öldürülmeyi! Bağırıp nihayetsizce yırtınıyordu. Şimdi, çaresizliği ile başbaşa kalmıştı. Dizl...

Elde var bir!

Akıp giden hayatınızı ahlak, vicdan, hak ve hukukun dışında çıkar ilişkisi üzerine bina etmişseniz etrafınızı saran gözyaşı, kan, acı ve ızdırap dolu dünyaya da sağır olmuşsunuz demektir. Şayet, hızlıca akıp giden hayatınıza bir gün durup baktığınızda üzülmeye, tasalanmaya ve dertlenmeye başlamışsanız sahip olduğunuz mekanik konforunuzdan vaz geçmişsinizdir. Zira malumdur ki, üzülmek, tasalanmak, dertlenmek insanî hasletlerdendir. Çıkar ilişkisi. Ülke çıkarları. Ülkelerin âlî menfaatleri. Beş yıla yaklaşılmış Suriye iç savaşında, Esad bitmiş tükenmişken, Lazkiye'ye sığınmayı hesaplarken Akdeniz'e inmenin tarihsel hesabını yapan Rusya'yı bölgeye davet etti. Esad’ın bu imdat çağrısına(!) Rusya iştahlıca evet dedi. Esad’ın savaştan çıkışı, milletine yaptığı katliam ve adeta birer hayalet şehre dönen kadîm şehirlerini bombalatmak, yerle yeksan etmekti! Rusya da kendi çıkarını maksimize etti, ediyor.   Suriye'yi hem hukuken(!) işgal ediyor ve hem...

Mercibadık

Memlekete bak! Kimin ne yaptığı ne yapacağı kestirilemiyor. Siyasetle iştigal edenlerde de maalesef durum bu. Çoğu siyasetçi zaten sessiz. Ne güneyimizde cereyan eden hendek terörüne gümbür gümbür sesleri çıkıyor ne de daha güneyde Türkmen Dağında, Halep’te, Azez’de, İdlib’te… Sessizler! Şahsen benim, senin ne yaptığımızın, ne yapacağımızın pek bir önemi yok. Yaptıklarımızın sonucu küçücük dünyamıza ait. İyiliğimizin de kötülüğümüzün de sınırları bir arpa boyunu geçmez. Kıymetlidirler ama tarihi değiştirecek bir boyutta elbette değillerdir. Yaptıklarımızın ya da yapmadıklarımızın etki alanı, etkileşim alanı çok mahduttur. Siyaset öyle mi ya? Alınan bir kararın tüm memleketi etkilediği, kâh memleketi yücelttiği, kâh buhranlara soktuğunu bilmeyenler mi var? Alınacak ya da alınmayacak bir kararın, gelecek onlarca yıla etki yapacağı kuşku barındırmayan bir gerçekliktir. Bu gerçeklik ortada iken siyaseti etkileyen mahfillerin sessizliği nicedir o zaman? Ü...

Bir Güner Ümit vardı, hatırlar mısınız?

PKK'nın ve işbirlikçilerinin ekmeğine yağ sürmeyeceğim. Doğan gurubundan uzak durmak yeterli olur mu bilmiyorum ama vicdan taşımayanlardan olabildiğince uzağa gitmek gerektiğini iyi biliyorum. "Çocukları öldürmeyin!" Masum, insanî ve vicdanî bir istek. Değil memleketimizde; Suriye'de, Irak'ta, Filistin'de dünyanın hiçbir yerinde ve hiç bir çocuk öldürülmesin. Öldürülmesin ne demek tırnağına halel gelmesin. "Çocuklar öldürülmesin!" Alkışlanası bir istek. Kim(ler) hayır diyebilir ki... Ancak, bu isteği dillendirine de durup bir an bakmak gerekmez mi? Ölen kim? Hangi çocuk, kimlerce öldürülmüş? Elinde silah olan, asker polis şehid edenler çocuk mu? Hendek'lerin arkasındakiler çocuk mu? O silahı çocuk dediklerinin eline kim(ler) vermiş? O çocuk dediğinizi anasının yüreğinden kim sökmüş, hendeğe kurban etmiş? Belediyenin önünden "evlatlarımızı geri verin" feryatlarına kimler duvar olmuş? Bırakın duvarı, kimler o anaları...

İnsanların kalbi mi Devletin bekası mı?

  Şeyh Edebali'nin asırlar öncesinden "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın" sözünü günümüz Türkiye’sine nasıl taşıyacağız? Eskiden de devletin ve yöneticilerin halka hizmet için var olduğunu söylemiyor muyduk? Hem sonra İnsan, Devletin mütemmim cüz'ü müdür? Aralarındaki ilişki nedir? Birbirlerinin varlık sebebi olmaları devlet aygıtına yön verenlerin hizmet odaklı eylemleri midir? Tersten okuma yaparsak; Devlet aygıtının insanını yok etmesi, bindiği dalı kesmesi değil midir? Günümüzde devlet aygıtını yönetenlerin on üç yıl öncesindeki çıkış manifestolarında, tam da Şeyh Edebali'nin veciz bu sözü yer almışken ve on üç yıldır da bu sekmenden sapmamışken kimler neden ve neye inanmazlar? Ya da ülkeyi yönetenler takiyye mi yapıyorlar? Bilakis, takiyye yapmadıklarını, "Biz yaratılanı, yaradandan ötürü severiz" ifadelerinde hayat bulan uygulamalarından milletine ayırımsız götürdüğü hizmet kervanlarından şahidiz. Biliriz ki, onlar Kürt sorun...